BİR SALGININ ÖĞRETTİKLERİ : COVİD-19 GÖSTERGELERİ İLE GELECEĞE BAKIŞ
2020 yılına dair yapılan tüm analizler, beklentiler ve hazırlanan planlar Korona Virüs salgını ile birlikte anlamını yitirdi.
Tüm dünya ekonomileri ve Türkiye ekonomisi, geçmişte çeşitli ve çok boyutlu krizler yaşamış olmalarına rağmen, ilk defa içinde ölüm korkusunun belirleyici olduğu ve ekonominin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanmayan büyük bir ekonomik sorunu yaşıyorlar.
Küresel salgın hammaddeye ulaşım aksaklıkları , lojistik sıkıntılar, seyahat kısıtlamaları, nakit sıkışıklığı gibi nedenlerle dünya ticaretini vurdu. Ve elbetteki tüm dünyayı derinden etkileyen bu pandemi krizi Türkiyeyi’de etkiliyor.
Küresel tedarik zincirindeki bozulma ile başlayan ve devamında artan vaka sayılarıyla birlikte topyekün bir karantina ortamına evrilen süreç çok ama çok büyük maliyetler yaratacak. Bu süreçte ortaya çıkan ekonomik kriz için, talep şokunun, arz şokundan daha fazla etkili olacağı beklenebilir. Zira evde kalmanın salgının önlenmesi açısından en doğru yöntem olduğu gerçeğine bağlı olarak insanların piyasalardan çekilmesi, zorunlu ihtiyaçlar dışında kalan mal ve hizmetlere yönelik talebi neredeyse bitirmiştir. Talep kalmadığı için, üretim süreçleri de durdurulmuş ya da durma noktasına gelmiştir. Talep ve arz şoklarının ardından finansal şok (kriz) gelmesi olasılığı da güçlü biçimde durmaktadır.
Bu sebeple, süreci mümkün olduğunca geniş bir çerçeveden yorumlamaya çalışmak ve bir adım atmadan önce birkaç kez düşünmek gerekiyor. Zira üretime ara veren fabrikalar ve tüketimden uzaklaşan hane halkı başta olmak üzere ekonomik dünyanın hiçbir unsuru normal hayatına devam etmiyor, daha doğrusu edemiyor. Bu durum ise, ekonomik aktivitenin güçlü bir şekilde etkilenmesi anlamına geliyor.
Zira bu süreçte üretim azaldı, yatırımlar gündemden düştü ve bu gelişmelerin sonucunda toplam talep de zayıfladı. Üretimin durması işsizliği ortaya çıkartmakta bu ise harcanabilir gelirin otomatik olarak düşmesine yani talebin ortadan çekilmesine yol açmaktadır. Bir sonraki aşamada etkilenecek olan parametrenin ise tasarruflar olması kaçınılmaz görünmektedir. Kesin analizler yapılmamış olmakla birlikte genel olarak, salgının ekonomik etkilerinin çok derin olabileceği kabul edilmektedir. Salgına yakalanan insanların ekonomiye katkısı kaybolmaktadır. Tedbirler nedeniyle nüfusun, % 50’den fazla kısmı tüm üretim ve tüketim faaliyetlerinden çekilmektedir. Bu durum, tedarik tarafını aksattığı gibi, büyük oranlı talep daralmasına da yol açmaktadır.
Salgının küresel bir boyuta ulaşması ile mali sektörde likidite tercihi de her krizde olduğu gibi ön plana çıkmıştır. Uluslararası piyasalarda mali varlıklarda sert satışlarla nakde dönme, likiditeyi arttırma çabaları dikkat çekmektedir.
Bu salgının uluslararası piyasalardan gelen etkileri ile iç piyasada alınan önlemlerin mali piyasalarda yansıması potansiyel olarak bozulma biçiminde olacaktır. Merkez Bankası’nın tahvil alımlarını hızlandırması faizleri düşürmek yerine risk artışını tetikleyerek yükseltecektir. Döviz kurları, ödemeler dengesi ve Merkez Bankası’nın parasal genişleme, faiz indirimleri ve rezervlerindeki azalış nedeniyle yükselme eğiliminde olacaktır. Rezerv azalışının sürmesi, sermaye çıkışları ve içeride nakit döviz çekilişleri olması halinde, sermaye kontrolleri gündeme gelebilecektir.
Korona virüs salgınının, ekonomiler üzerinde önemli tahribatlar yapacağı, ekonomilerin durgunluğa girmesine, hatta küçülmesine, işsizliğin, yoksulluğun ve iflasların artmasına neden olacağı açıktır. Çünkü ekonomide oluşan olumsuzlukların bir kısmı bizatihi, salgını önlemek için alınan tedbirlerden kaynaklanmaktadır. Bu tedbirler, evde kalarak işe gitmemek, seyahat etmemek, tatil yapmamak ve benzerleri olduğundan, çalışanların mal ve hizmet üretmemesi, tüketicilerin de tüketmemesi sonuçlarına yol açmaktadır. Her ikisi de ekonomik faaliyetlerin azalmasına ve ekonomik durgunluğa neden olmaktadır. Hele böyle bir krizi göğüsleyecek tasarruflara ve rezerve sahip değilseniz bilanço daha da ağırlaşmaktadır. Ancak eğer önce insan diyorsak ve önce hayat kurtarmak diyorsak bu kaçınılmazdır. Önemli olan bu suretle oluşacak ekonomik daralmayı, salgının kontrol altına alınmasıyla birlikte kalıcı hasarlara yol açmadan atlatabilmektir.
Bu süreçte, aşırı bol likidite ve düşük faiz ortamı gelişmekte olan ekonomiler için güzel bir sıçrama noktası olarak göze çarpıyor. Yatırım ve risk iştahlarının yeninden canlanacağı dönemde var olan geniş finansal koşullar bizim gibi ülkeler için önemli bir fırsat.
Euler Hermes’in tahminlerine göre koronovirüsün global mal ve hizmet ticaretinde yaşatacağı kayıp, çeyreklik bazda 320 milyar dolara ulaşabilir. Çin ve Avrupa’dan gelebilecek talep yavaşlamasından dolayı oluşacak ihracat kayıplarının Nisan Sonunda 161 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Turizmde küresel çapta 125 milyar dolarlık , ulaşımda ise 33 milyar dolarlık kayıp öngörülüyor. Salgın nedeni ile büyümesini dolaylı olarak artıracak ya da beklentilerinde sapmalar yaşamayacak sektörlerde söz konusudur. Bunlar arasında ilaç, medikal ürünler, küçük ev aletleri, temizlik ve hijyen ürünleri, dijital eğitim gibi hizmet ve ürünler de söz konusudur.
Bunun yanı sıra salgının ne kadar süreceği şimdilik meçhul. Haftalarca sürebilir. Normale dönebilmemiz yıllar alabilir. Fakat mevcut düzenle ilgili önemli değişiklikler yaşanacağı aşikar. Engizisyonun sonunu veba salgını getirmişti kimilerine görede kapitalizmin sonunu koronovirüsün getireceği düşüncesidir.
Korono günlerinde ve sonrasında dijitalleşme , inovasyon ve tasarım her zamankinden önemli olucak. Yeni iş modellerinin geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi şart görünüyor. Yani pandemi dünyaya yarattığı krizle birlikte kendi ekonomisini yaratacak ve global değer zincirlerinin daha küçük parçalara bölünmesine neden olucaktır . Yumurtalar artık aynı sepete konulmayacak, sosyal mesafe tüm dünyayı saracak ve her bir birey kendini yeniden keşfedip makro düzeyde ülkeler ve mikro düzeyde ailelerin empati yolculuğu başlayacaktır.
Funda KIZIL